Asurlar için ‘Amidi’, Kürtler için ‘Amed’, Süryaniler için ‘Amid’-‘Omid’, ilk Müslüman Türkmenler için ‘Kara Amid’, Müslüman Araplar için ‘Diyarbekir’, Zazalar için ‘Diyarbek’ ve Cumhuriyetle birlikte ‘Diyarbakır’ şeklinde ifade edilmektedir.
Roma ve Sasani savaşları, Persler, Türkler ve Müslüman Araplar arasında hakimiyet savaşlarına neden olmuş bir medeniyet ve stratejik kenttir Amed.
Büyük Constantinus (306-337) tarafından ‘Amid’, Mezopotamya’nın başkenti yapılmıştır.
Mervaniler, Selçuklular, Akkoyunlar derken Yavuz Sultan Selim döneminde (1515) Osmanlı hakimiyetine girmiş ve ‘Beylerbeyi’ olarak büyük bir eyalet merkezi olmuştur.
Tarihi surları, camileri, türbeleri, kiliseleri, hanları, hamamları, kervansarayları, konakları, eski çarşıları, dar küçeleri, Hevsel bahçeleri ile kadim bir şehir.
Mekke ve Medine’den sonra en çok Ashab’ın (r.a) ve üç Peygamber’in (s) medfun olduğu manevi bir şehir olarak Diyarbakır’a ‘Ashab ve Peygamberler diyarı’ da denebilir. Bu özellikleriyle bilinen başka bir şehir var mı ki?
—
Tarihi surlar üzerinden bakınca sağda Karacadağ’ı, solda Kırklar Dağı’nı, on bin yıllık Kadim Hevsel bahçelerini ve yanı başından Bağdat-Kerbela’ya doğru kıvrım kıvrım akıp Basra Körfezi’ne doğru yol alan Kutsal Dicle nehrini seyredenler, Diyarbakır’ın nasıl asil bir kent olduğunu daha iyi anlayabilir.
Biz, Güney Mezopotamya’ya sevgi ve özlem duygularımızı, Kerbela şehitlerine selam ve bağlılığımızı Dicle Nehri ile göndeririz.
Biz, Dicle’nin, Dicle de bizim dilimizi iyi bilir. Dicle, sadece topraklarımıza hayat vermekle kalmaz, kültürümüze de kaynaklık yapmaya devam etmektedir.
Ehmede Xanî, Mem’in Dicle nehri ile hemdert olmasını (dertleşmesini) şöyle aktarır:
Kî: Ey şibhetê eşkê min rewane!
Bê sebr û sikûnî aşîqane
Bê sebr û qerar û bê sikûnî
Yan şihbetê min tu jî cinûnî?
(Ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir
Aşıklar gibi sabırsız ve sükunetsiz nehir
Sabırsız kararsız ve sükunetsizsin
Yoksa sen de benim gibi deli misin?)
—
Mezopotamya ve Şark’ın medeniyet ve kültür payitahtı, İstanbul ve Paris dengi, Ashab ve şehitler yurdu, çok kültürlü, çok dinli, çok etnisiteli, mirlerin, paşaların, ağa ve beylerin, siyasetçilerin, münevverlerin, seydaların, seyitlerin, alimlerin, ariflerin, pirlerin, şairlerin, edebiyatçıların, sanatçıların, müzisyenlerin, entelektüellerin, aydın ve yazarların, Dengbêjlerin, kadını ve erkeği ile cesur yüreklerin ve emekçilerin diyarıdır Diyarbekir.
Diyarbekirlilik zenginlik ve kariyerle değil, kültür, medeniyet ve asaletle kazanılan bir kimliktir. Diyarbakır, ideoloji, parti, sınıf, etnik ve din kimliği ile temsil edilmez.
Kültürel zenginlikle, cesaret, vakar, cömertlik, mertlik, edep-adap- nezaket, saygı gibi medeni davranışlarla temsil edilir.
Açgözlülük, dalkavukluk, yalakalık, meddahlık ve iş birlikçilik Diyarbakır’la hiç bağdaşmaz. Vakar, onur, şahsiyet, cesaret, asalet gerçek bir Diyarbakırlının karakteridir. Bu karakteri oluşturan ise Diyarbakır kimliğidir, kültürüdür.
Bizim için Diyarbakır Ahmet Arif’in dediği gibi;
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
Ya da Cahit Külebi’nin;
Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.
—
Delileri bile derviş, ayyaşları ve sarhoşları bile camiye, kiliseye saygılı, kabadayları da doğal ve mert insanlardır.
Bir zamanlar Fiskaya, Saray Kapı, Fatih Paşa, Xançepek, Mardin Kapı, Ali Paşa, Ben u Sen, İskender Paşa, Yanık Köşk-Bağlar gibi semtlerde köşe başlarını tutan Zaza merxaslara “Eyvallah” demeden geçmek mümkün değildi.
Kendi çevremden sadece birkaç örnek vermem gerekirse;
Çocukluğumdan hatırladıklarım Kavarlı Cemo (Cemal Ilgın, Zaza Hikmet ve Zaza Şehmus ve Zaza sabri’nin babaları), Mürtezanlı Ehmo (Ahmet Tufan, Zeki, Aziz ve Recep Tufan’ın babaları), Botanlı Elê Sefo (Ali Saygın), Mıstanlı Kuri Kafa, Mor Ehmo ve Fil Muho, hepsinin de ağası Zaza Abdo (Abdullah Oğurlu).
Hepsi de ceket, kırk düğmeli yelek, dar paçalı kabardin şalvar, bellerinde acem kuşağı ve köstekli saat, başlarında köşeli şapka, kırık ayakkabı ve ellerinde kehribar tesbihlerle farklılık oluşturuyorlardı.
Bizim eve geldiklerinde veya dışarda babamı gördüklerinde boynu bükük, el-pençe duruşları da delikanlılık rajonuydu. Bu tavır onlara da değer katıyordu.
Mürtezanlı Ehmo, Fil Muho ve Zaza Abdo dışında diğerleri ömürlerinin sonlarına doğru Hac ibadetini yerine getirerek başlarında püsküllü külah ile Ulu Camii cemaatinden oldular.
Zaza Abdo, kadim Hewsel bahçelerinin emektarlarından. Mardin kapı fukarasının babası da bilinirdi. Ölümünden sonra da oğulları ve torunları Hewsel’e emek vermeye devam ediyorlar.
Büyük oğlu Hakkı Oğurlu en az babası kadar yürekli, cömert ve yiğit bir adamdı. Yaklaşık 30 yıl bilfiil cezaevinde yattı. Çıktıktan sonra Hac görevini eda ederek toplumsal faaliyetlere katıldı.
H. Hakkı, siyaset dışında da toplumsal ilişkilerimin tamamında yanımda durdu. İyi bir dosttu. Erken kaybettik. Yakın zamanda Zaza Hikmeti de kaybettik. O da hep yanımda durdu.
Adı geçenlerin çocuklarıyla samimi bağlarım devam ediyor.
—
Mevlüthanlar, gazelhanlar, nüktedanlar, şairler, filozoflar kentidir Diyarbekir. Bunları güzel insan ve Diyarbakır beyefendisi Prof. Dr. Halil Değertekin, Üstat Şehmus Diken ve Diyarbakır sevdalısı yazar Mıgırdiç Margosyan’ın kaleminden okumanızı öneririm. Bu isimleri bilmeyen zaten Diyarbakır’ı da eksik biliyor demektir. Benimki sadece bir nostalji…!
Celal Güzelsesi ve Dengbêjleri bilmeyen ne bilsin Diyarbakır’ı?
Dengbejler Kürt tarihini, kültürünü, folklorunu, edebiyatını, müziğini yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa sözlü aktaran özel insanlardır. Mezopotamya’nın yaklaşık 5 bin yıllık tarihine ışık tutarlar.
Êzidi Derwêşê Evdî ve diğer şahsiyetlerin kahramanlık destanını anlatan, Dengbêjlerin şahı Şakiro, Kawis Axa, Karapetê Xaço, Mihemed Arif Cizrawî gibi çok sayıda dengbêj bu geleneği temsil etmiştir. 2020 yılında vefat eden Seyidxanê Boyaxçî de Diyarbakır’ın bülbülü olarak tanımlanmaktadır.
Şark Bülbülü Celal Güzelses gibi Şark gazelhanı, namı diğer Mevlithan Mustafa’nın sesinden gazel dinlemeyen ne bilsin?
Mevlid-i Nebi okunurken “Merhaba” bölümünü yakıcı ve gür sesiyle Mevlüthan H. Mustafa’dan, Aşr-ı şerifleri Hafız İsa ve Hafız Hidayet’ten dinlemeyenler ne bilsin Diyarbakır’ın manevi havasını?
Mevlüthan Mustafa ile Diyarbakır sohbetini yapmayanlar beyleri, beyzadeleri, ağaları, şeyhleri, alimleri nerden bilsin?
Ya da H. Aziz Babatlı’yı bilmeyenler Diyarbakır yerel siyasetinin inceliklerini nereden bilecekler?
Politikacı beyzadeler ve ideolojik siyaset dışında ilk akla gelenlerin başında Babatlı gelir. Merhum H. Sabri Özyalamış, namı diğer Selametçi H. Sabri Amca’dan sonra yerel siyasetin köşe taşlarından biridir.
Yerel politikanın ustalarından H. Aziz Babatlı deyip geçmeyin. Uzun yıllar Belediye Meclis üyeliği, Belediye Başkan vekili gibi görevlerde bulunduğu gibi milletvekili adaylıkları da eksik olmamış. Beyler, ağalar ve şeyhlerle mücadele etmiş yiğit bir Zaza’dır.
Politikacılara, politika dersi veren bir siyasetçi. Beni, politikacı olmamakla ve kendisine kulak vermemekle eleştirir. Sözünü de edebini de esirgemeyen mert biridir Aziz Babatlı.
Gazelhan Mustafa ile Diyarbekir’i, H.Aziz Babatlı’yla yerel siyaseti konuşmak çok farklı bir keyiftir. Uzun boyu, kartal bakışları, şık giyimi ve elde iri kehribar tesbihi ile Mevlüthan Mustafa, yelek-şalvar-acem kuşağı, köstekli saati ve elde tesbihle H. Aziz Babatlı gerçekten göze çok hoş görünürler.
—
Kürd’ü, Zazayı (kırdı), Arabı, Türkmen’i, Süryani’yi, Kildani’yi, Ezidî’yi, Ermeni’yi, Rum’u, Yahudi’yi bilmeyen ne bilsin Diyarbekir’i?
Anlayacağınız Diyarbakır kimliği, tarihin derinliklerinden, çoğulcu ve zengin bir kültür ve medeniyetten süzülüp gelmektedir. Bu kimliği özümseyenler ancak bilir Amedi, Diyarbekir’i ve Diyarbakır’ı.