Siyasi Lider Murat Karayalçın: Derin Devlet Yoktur- Çeteleşme Vardır…

Yayınlama: 09.04.2022
459
A+
A-

Siyasi Lider Murat Karayalçın:

Derin Devlet Yoktur- Çeteleşme Vardır…

SHP eski Genel Başkanlığıyla birlikte, Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yapmış Murat Karayalçın’la bir röportaj gerçekleştirdim. Türk siyasetinde ittifaklar, seçim yasası, Kürt meselesi ve derin devlet gibi pek çok konuda soru sordum. O da şeffaflık ve içtenlikle sorularıma cevap verdi.

Bana değerli zamanını ayırdığı için ayrıca kendisine teşekkür ederim.

Daha önce de (2006) kendisiyle röportaj yapmış, söz konusu röportajın içeriği Türk siyasal tarihinde önemli ve kayda değer bulduğum için de, ilk kitabım olan “Diyarbakır’da Aşk, Savaş ve Siyaset” adlı kitabımda da yer vermiştim. Elbette Sayın Karayalçın’ın tüm saptamalarına katıldığım anlamına gelmez ancak bir gazeteci olarak görevim tüm farklı kesimlerin görüşlerini objektif ve adil bir kalemle kamuoyuyla paylaşmaktır.

Mülakat uzun olduğu için sizlere ana özetini sunmaya çalışacağım.

SHP’nin neden kapatıldığı sorumla ilgili Karayalçın; aslında SHP’nin hukuken kapatılmadığını, hukuken SHP ile CHP birleştiğini, birleşme SHP veya CHP altında da olabilmesinin mümkün olduğunu, kendisi SHP’nin son genel başkanı olarak birleşmenin SHP’nin çatısı altında istediğini belirterek şunu söyledi:

“Ama SHP’nin kurucusu babası rahmetli Erdal İnönü, kurultaydan önce birleşme CHP çatısı altında olsun dedi kurultaydan önce. Bu açıklaması SHP delegelerini de etkiledi ve CHP çatısı altında birleşme kararı alındı. Dolaysıyla SHP kapatılmadı.

CHP’nin 98 yıllık tarihinde birleştiği tek parti SHP’dir. Birleşmenin nasıl olacağıyla ilgili 1994 yılında Sn. Baykal’la bir protokolle ortaya koymuştuk. Hatta o protokol doğrultusunda Kürt raporunu açıkladık. 1989 yılında çalışmasına başladık, 1991 yılında raporu bitirdik. O çalışma SHP’nin çalışmasıydı ancak protokol gereği artık CHP’nin de çalışması sayılırdı. Dolaysıyla biz kapatılmadık, birleştik.

SHP’nin eski genel başkanları olan Aydın Güven Gürkan, Erdal İnönü aynı zamanda CHP’nin de genel başkanlarıdır, gerçi bu konuda bana göre CHP yeterince özen göstermiyor ama bunlar kurultay kararlarıdır” diyerek aslında CHP’ye hafiften sitem etti.

Daha önceleri pek çok “ittifak” görüşmelerini yapan ve koordine eden Karayalçın, siyasi ittifaklarla ilgili şu görüşlerini dile getirdi. “Ben ittifakları hep önemsedim. Çünkü artık dünya siyasetini tek bir partinin yönetime giremeyeceği bir sürece girdi. Hemen hemen her yerde koalisyonlar var. Artık bu koalisyonlar siyasi yaşamın olağanı hale geldi.

Türkiye 1960’lardan bu yana seçimlerden sonra koalisyona giriyordu ama seçim öncesi ittifak veya birliktelikler olmuyordu, yasaktı. 2018 yılına kadar yasayla yasaklanmıştı. Hatta o zaman ilk “takkiye” sözcüğünü rahmetli Erbakan’dan duymuştum. Partiler tek bir parti çatı altında seçime giriyordu ama bu dillendirilmiyordu.

Bence koalisyonlar konusunda yarım yüz yıla yaklaşan bir deneyimimiz var. Ama ittifaklar konusunda henüz tam deneyimimiz yok, onu da doğal karşılıyorum. Herhalde seçim 2023 yılında yapılacak, Cumhur İttifak’ının ortakları bunu sürekli söylüyorlar. Eğer öyleyse bu ittifaklar konusunu biraz daha tartışacağız, nasıl olması gerektiğiyle ilgili…” dedi.

Hukuken Cumhurbaşkanı Erdoğan 2023’te aday olabilir mi? Sorum üzerine siyasi Lider Murat Karayalçın, yeni değiştirilen seçim yasası ve seçimin adil olup olmayacağıyla ilgili şu saptamalarda bulundu:

“Bu konuda nihai kararı seçim kurulu kararı verecek ama seçim kurulunun tarafsızlığı konusunda çok ciddi kuşkulara neden olan düzenlemeler yapılıyor. En son Mecliste kabul edilen seçim yasasında Türkiye’de yıllardır il ve seçim kurulu başkanlıkları için yapılan uygulama değiştirildi, en kıdemli Hâkim yerine kurayla kurul başkanlıkların belirleneceği bir düzenleme gerçekleştirildi. Bu çok yanlış bir şeydir.

Aslında bu uygulamalardan seçim kurulunun vereceği kararla ilgili toplum vicdanının rahat olamayacağını düşünüyorum.

İki görüş var. Aslında anayasanın çıplak ifadesinde iki dönemle sınırlı, üçüncü dönem olamaz fakat bir başka hukuki yorum şöyle, 2014’te Tayyip Erdoğan’ın seçildiği anayasal sistemle 2018 de seçildiği anayasal sistem birbirinden çok farklı, yeni bir sistem getirildi. Dolaysıyla Tayyip Bey’in aday olup olmayacağını belirleyen bu uygulamadır. 2018 de getirilen uygulamadır. Hangi yorum geçerli, bunu yüksek hukukçuların ve yüksek yargıçların karar vermesi gerekiyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun vereceği karar toplum vicdanını çok rahatlatmayacağını düşünüyorum” dedi.

Evet, CHP 1989 yılında bir “Kürt Raporu” nu hazırladı ancak kurumsal olarak bu raporun arkasında durmadı ve sahiplenmedi, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sorum ve eleştirim üzerine Karayalçın; CHP’nin Kürt sorununun çözümünde çok doğru bir yaklaşımı benimsendiğini savunarak şu noktaların altını çizdi.

“CHP birinci olarak diyor ki; yaşanan tüm sıkıntılar, ızdıraplar, yaşanmış olan tüm sorunlar, yaşandığı mekânlar, bunların hepsi bir “Hakikatler Komisyonu” tarafından dökülsün… Ne oldu? Ne yaşandı? Hepsi tek tek sıralansın. Bundan sonra bir helalleşme, bir çözüme doğru gidiş olmalı. Hiçbir şeyin üstü örtülmemeli…

İkincisi ve üçüncüsü; CHP tarafından, TBMM’de temsil eden siyasi partilerin Kürt sorununun çözümü için bir araya gelmeleri öneriliyor. Üçüncüsü Meclis dışındaki sivil toplum örgütleri bir araya gelsinler, tartışsınlar diyor, bu doğru bir yaklaşımdır. Çünkü Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir masada tartışılmıyor, parça parça, bölük bölük tartışılıyor, cümle cümle tartışılıyor, oysa bunun bir bütünsellik içinde ele almak gerekir, bir masa üzerinde oturup çalışmak gerekir.

Ayrıca ben bireysel olarak da şunu düşünüyorum.  Önce asgari müşterekler nedir? Dokunulmaması gereken alan nedir? Önce bunu bir ortaya koymamız lazım. Burada “üniter devletin” kırmızı çizgi olduğunu düşünüyorum.

Üniter devlet kabul edildikten sonra geri kalanının tümüyle serbest tartışmaların yapılacağı, çözümlerin aranacağı alan olarak düşünüyorum.

CHP muhalefetteyken bunu söylüyor…

CHP’nin kurultayda kabul edilen programında yurttaşlarımızın etnik ve inanç kimlikleri kabul edildi. Bu cumhuriyetçi parti için çok zor bir karardır. Ama bu karar alındı. Etnik ve inanç kimliği yurttaşlarımızın şerefidir. Bunu her yerde yurttaşlarımız taşıyacaktır, taşımalıdır dendi.

Bu söylediğim pek bilinmez ama bence en önemli adımlardan bir tanesi budur.

1991 yılında Kürt raporunun yayınlanması toplumu çok sarsmıştı, SHP ve CHP’ye utanın, siz devleti kurmuş partisiniz, bunu nasıl yaparsınız? Diye eleştiriler yöneltilmişti. Bölücülük vs. suçlamaları yapılmıştı. Çok önemli bir çalışmaydı ve bir dönemi başlattı. Bize ağır suçlamaları yapan partiler, 1999 yılında AB’nın kapısı gözükünce bizim ta 1991 de cesaretle önerdiğimiz önerileri uygulamaya taşıdılar” dedi.

TRT Kurdi’yi İlk Biz Önerdik…

Devamında Karayalçın; “1991’de TRT Kurdî’yi’ ilk biz önerdik. Kıyamet koptu. Şimdi toplum bunu içselleştirdi, şimdi olağan olarak yaşıyoruz. Ben de zaman zaman TRT Kurdî’ye bakıyorum, onun türkülerini seyrediyorum. Bunun bütünlüğümüzü, birlikteliğimizi zora sokmayacağı, onu azaltmayacağı ama aynı zamanda bu toprakların kültürü olan Kürt kültürünü de güçlendireceği, katkı da bulunacağı, bunlardan hiçbir sakınca olmadığını yeni gördük. Bunu biz başlattık.

Rahmetli Erdal İnönü’yü rahmetle anıyorum bu bir devlet adamlığıdır. Geleceği görerek alınan kararla ilgili bir çalışmaydı. 1950’den sonra hiç iktidara gelmedik, 1950’den önce de özel bir dönemdi. Onu saymıyorum. Hiç tek başımıza iktidar olmadık. Ben iddia ediyorum, eğer tek başımıza iktidar olsaydık, Belediyelerde gösterdiğimiz başarıyı gösterirdik” dedi.

Karayalçın’dan Tüm Partilere Çağrı!

Sn. Başkan; madem öyle neden CHP’nin içinde bulunduğu Millet İttifakı’nda HDP yok? Sorum üzerine Karayalçın şunları söyledi:

“Ben HDP’nin, DSP ve Millet Partisi’nin de bu ittifakta yer alması gerektiğini istedim ve seslendirdim. HDP’yi özel olarak seslendirdim. Biz ittifaktayız diyen üç partinin, Türkiye’nin tüm siyasi partilerine bir çağrı çıkarmalarını ve o çağrıya uyan, kendisini o çağrının çerçevesinde gören siyasi partilerin de bu birlikteliğe katılmalarını arzu ettim. Bugün de bu arzuyu taşıyorum. Böyle bir çağrı çıkarılır mı, çıkarılmaz mı bilmiyorum…

Ama çıkarılmalıydı. Mümkünse yine çıkarılmalı. HDP ve bu çağrıya evet diyecek diğer partiler içinde yer almalı.

CHP’nin HDP ile yan yana görünmekten bir kaygısı yok!

Biz HDP ile görüşüyoruz. HDP’nin ittifakta yer almaması, CHP’den kaynaklanmıyor. Sadece bayram ziyaretleri değil, siyasi konuların tartışılmasında da CHP-HDP ile görüşüyor” dedi.

Millet İttifakı’nın Protokolünde Dış Güçlerin Onayı Var mı?

Otuz Ekim’de hazırlanan, aylar sonra açıklanan, bazı yabancı büyükelçi ve misyonlarla paylaşıldığı iddia edilen Millet İttifakı’nın imzaladığı protokolle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sorum üzerine de Karayalçın, iddiaları yalanlayarak şunları söyledi.

“Protokolün hazırlanışından da, daha sonra nihai metnin açıklanmasından da, öncesinde de, yabancı bir takım devlet büyükelçiliklerinin görüşlerinin alındığı, ya da onlara gösterildiği iddiaları dile getirilmiştir.

Bu böyleyse bunu bir açıklasınlar.

Kime gitmiş?

Hangi büyükelçiliğe gitmiş?

Hangi devlet?

Bu Sn. İçişleri Bakanı’nın hep klasik söylemidir. Hep böyle bir ithamda bulunuyor ama içini doldurmuyor. Ben böyle bir şeyin asla söz konusu olmadığına yüzde yüz inanıyorum. Kime ne göstereceğiz? Biz Cumhuriyet Halk Partisi’yiz” diyerek tepki gösterdi.

CHP Olarak Doğu ve Güneydoğu’da yokuz!

Karayalçın, CHP’nin Doğu ve Güneydoğu’da olmamasının büyük bir eksiklik olduğunu ifade ederek, çok ciddi bir özeleştiri yapmak ve üzerine gitmek gerektiğinin altını çizerek şöyle dedi:

“Zaten Sn. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’da son gezilerinde özeleştirilerini dile getiriyor ve eğer biz burada yetersiz isek suçlusu biziz diyor. Eğer ilişkilerinin güçlü olmadığını düşündüğün bir İl’e, bir yere gidip, özeleştiride bulunuyorsanız, bence bu siyaseten önemlidir. Hemen o ilk gittiğinde de hemen her şeyin düzelmesini de beklememek gerekir.

Genel Başkanın basından verdiği mesajı izledim. Genel başkan diyor ki; evet ilişkilerimiz istediğimiz düzeyde değil. Biz burada milletvekili çıkaramıyoruz, bunun müsebbibi de biziz, kendimiziz. Biz yeterince çalışmıyoruz, biz yeterince kendimizi anlatamıyoruz, bizi yeterince sizin isteklerinize yanıt veren bir siyaset izlemiyoruz. Bu hoş bir şey…

Özeleştiride bulunmak, bir demokratın, bir siyasetçinin yapması gerekeni yaptı Sn. Kılıçdaroğlu. Diyarbakır yurttaşlarımızın nezdinde de olumlu karşıladığını düşünüyorum” dedi.

Kılıçdaroğlu Doğal Olarak Aday Olmalıdır…

            Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu olacak mı? Sorum üzerine Karayalçın çok ilginç tespitlerde bulundu.

Karayalçın; “Sn. Kılıçdaroğlu, kendi adaylığını ittifak partilerinin genel başkanlarının arzusuna, ya da önerisine dayandırıyor. O gelişme nasıl olacak bilmiyorum.

Ama doğal olan, Sn. Kılıçdaroğlu’nun aday olmasıdır. Hükümeti kuran parti, çoğunluk partisidir. En fazla sandalye sahibi olan parti genel başkanı hükümeti kurar koalisyonlarda. İttifaklarda da aynı olmalı. Doğal olan Sn. Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır” dedi.

Karayalçın’dan İttifak Sözcülerine Sitem…

Millet İttifakı’nın bazı sözcü ve genel başkanlarının yaptığı açıklamalara yönelik hafif sitem ve eleştiri taşıyan cümleleri çok nazikçe kuran Karayalçın şunu söyledi.

“O konuda bazı çok hoş olmadığını düşündüğüm demeçlerin verilmekte olduğunu görüyorum, mesela ittifaka katılan partilerden birinin genel başkanı ve birinin sözcüsü, kendi genel başkanlarının cumhurbaşkanı adayı olmasını istediğini ifade etti. Bir başka partinin sözcüsü ya da belki genel başkanı, ittifakın adayı, seçimi mutlaka kazanacak birisi olması gerektiğini söyledi.

Ben böyle bir yüzde yüz garantili seçimi ilk defa duyuyorum. Dünya siyasetinde nerede var?

Bilmiyorum…

Yani öyle bir aday çıkaralım da yüzde yüz garantili olsun. Hiçbir seçim garantili değildir.

Tabii en iyi adayı, seçime almaya yakın aday gösterilir ama böyle yüzde yüz garantili aday işi siyasette pek yeri olan bir şey değil. Bunların biraz ilişkileri siyasi nezaket açısından zorlayan yanları var mı diye düşünüyorum” dedi.

Derin Devlet Yok-Çeteleşme Var!

Başta Kürt meselesi ve yaşananlarla ilgili “derin devletin” etkisi var mı? Bir gazeteci “Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını derin devlet engelliyor. Derin devlet Kılıçdaroğlu’nun üstünü çizdi” iddiasıyla ilgili de sordum.

İşte Karayalçın’ın “derin devlet” cevabı:

Karayalçın:

“Derin devletin Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili bir kararı var mıdır, yok mudur bilmem ama Sn. Genel Başkanın derin devletin kararını dikkate alacağını da hiç sanmıyorum. Ben böyle bir şeye inanmam…

Bence derin devlet yok!

Bence, devlet içinde bir takım çeteleşmeye çabalayan tipler var, bunlar hep de olmuştur. Bunlar sözlerini geçirmeye çalışırlar. Özellikle sivillerde böyle bir izlenim yaratmaya çalışırlar, siviller de çok teşnidir bunlara inanmaya. Hemen derin devlet deyip işin içinden kurtulurlar, sorumluluğu üzerinden atarlar. Ben böyle bir şeye inanmadım…

Özel harp Dairesi…

Özel Harp Dairesi var mı, bilmem…

Yıllardır konuşuluyor…

Niye ortaya çıkarılmamış? Yani yirmi yıldır tek başına devleti yöneten bir parti var. Mesela Özel harp Dairesi’yle ilgili böyle bir şey varsa, AKP niye bunu ortaya çıkarmamış?

Ama ben hükümette yirmi iki ay görev yaptım, ben böyle bir baskıyı üzerimde katiyen hissetmedim. Böyle bir baskıyı da kabul etmem zaten.

27 Mayıs çok kötü bir deneyim oldu. CHP artı Ordu eşittir iktidar lafına zemin hazırlandı. Eğer 27 Mayıs olmasaydı tek başımıza iktidar olacaktık, çok partili sisteme geçtikten sonra. Başka darbeler de olmayacaktı. Türkiye muz cumhuriyetleri durumuna düşmeyecekti.

Susurluk bir çetedir.

Derin devlet olduğunu düşünmüyorum, bunlar hep vardır, hep olmuştur, olacaktır da, ama bunlarla mücadele etmek gerekir.

Darbelerin arkasındaki güç…

Her türlü olasılığın dikkate alması gerektiğini düşünüyorum. Tarihlerde komplo teorilerine gülüp geçerdim ama şimdi öyle düşünmüyorum. İddialar önemsenmelidir. İyi ve güçlü bir devletseniz bunların tümünü incelemelisiniz” dedi.

ABD eski Dışişleri Bakanı Collin Powell’in “ABD’nin istemediği hiçbir hükümet Türkiye Cumhuriyeti Devleti başında duramaz” sözünü hatırlatmam üzerine Karayalçın şu tepkiyi gösterdi.

“Collin Powell’in sözü safsatadan başka bir şey olmadığını söyleyeyim. Güçlü dediğiniz devlet, hukuk kurallarına bağlı olan devlettir. MGK’da bana hiç kırmızı kitap da gelmedi. Kitabın imzalanması falan söylendi, o da hiç olmadı.

Karayalçın Cumhurbaşkanlığına Aday mı?

Partinizden teklif gelmesi halinde Cumhurbaşkanı adayı olmayı düşünür müsünüz? Soruma çok politik ve bana göre biraz da manevralı bir cevap verdi.

Karayalçın; “doğal olan partinin genel başkanının yürütmenin başına geçmesidir. Eğer Sn. Genel Başkan aday olmayacaksa yeni bir durum ortaya çıkacak. Eğer genel başkan aday olmayacaksa o zaman bakılması gereken, kim aday olabilir, bu o zamanın cevabıdır…

Parti tüzüğüne göre izlenecek üç yöntem var. Tabii ki bana teklif gelirse, çok büyük memnuniyet duyarım. Kim memnun olmaz? Nasıl bir süreç işleyecek onu bilemiyor ve kestiremiyorum şu an. Zaten genel başkanın adaylığı bekleniyor.  Bu konuda nihai kararı verecek olan Sn. Genel Başkandır. Onun kararını bekliyoruz” dedi.

Mansur Yavaş-Ekrem İmamoğlu adaylığına nasıl bakıyorsunuz?

Karayalçın; “eğer ön seçimle yapılacaksa bence herkes katılmalı. Kimsenin önü kesilmemeli. Benim iddiam var diyen herkes ön seçime katılmalı. Ön seçimle belirlenmeli. Doğru olan da budur. Ben ön seçime inanan birisiyim” dedi.

CHP’li Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün; Avrupa Konseyi’ndeki konuşmasında;

“Doğu da terör olayları devam ettiği sürece kayyumlar da devam edecektir” sözüyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Diye sordum.

Karayalçın; “ben haberi görmedim ama Hasan Bey’in böyle bir açıklama yapmasının söz konusu olacağını düşünmüyorum. Hasan Bey Türkiye Belediye başkanlığı kurumun duayenlerindendir. Hasan Bey demokrasiye tam bağlı bir insandır ve çok iyi tanıyorum. Bir bağlam kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Hasan Bey, asla böyle düşünecek biri değildir. Bunun için ben de araştırmak isterim. Kendisiyle konuşmak isterim” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışı…

Evin hanımı sana söylüyorum, gelinim sen anla…

Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışıyla ilgili, “evin hanımı sana söylüyorum, gelinim sen anla” atasözüne benzeten Karayalçın, CHP’nin helalleşecek bir şeyisinin olmadığını, buradaki asıl mesaj Ak Parti hükümetine olduğunu ve “hükümete sen yap” denilmek istediğini ifade etti.

Karayalçın; “iyi niyet arayışı olarak nitelemek istiyorum. Toplumda yeni döneme geniş hazırlıkları var. Yalnız bunların iyi hazırlanması gerekiyor. Bizim inşamızda Kürtlerin dışarıda bırakılması olmaz, yani Kürtsüz biz olamayız. Bu iyi bir arayıştır. Ak Parti’nin son yirmi yılında çok büyük haksızlıkların yapıldığın biliyoruz” dedi.

Atatürk-Kürtler ve İsyanlar…

Cumhuriyet döneminde meydana gelen Kürt isyanları, isyanların bastırılması ve Kürtlerin Atatürk’e bakışıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Diye sordum.

Karayalçın; “Atatürk bizim kurucumuzdur. Atatürk’ü her türlü tartışmanın dışında tutarım. Atatürk bir devrim yapmıştır. Devrim yapan insan, devrim koşullarında devrim kuralları çerçevesinde eylemlerde bulunulur. Ancak uygulamanın baştan itibaren hayret verici bir biçimde demokrasi ve demokratik işleyiş kurallarına bağlı olmasına özen göstermiştir.

Uygulamanın baştan itibaren en katılımcı bir biçimde, toplumun bütün kesimlerinin, Kürtler içinde olmak üzere, en katılımcı bir şekilde sağlanması için çaba göstermiştir.

Cumhuriyetin ilanından önce meşhur bir İzmit basın toplantısı vardır. Orada Türklerin-Kürtlerin kardeşliğini en çarpıcı bir biçimde dile getirmiş birisidir. Atatürk’le ilgili bu tür kuşku verici bağlantılar kurmanın haklı ve iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum.

Bunları kabul etmiyorum…

Kuşkusuz bu kadar açık ve yaklaşımcı olmasına karşın yeni kurulan devlete karşı bir isyan söz konusu olursa, devlet başkanı olarak, devlet güçleri olarak, onun bastırılmasını da sağlamak zorunluluğu vardır.

Yani devlete isyan ediliyorsa, devleti yönetenler, ne yapacaklar?

Sessiz mi kalacaklar?

Önlem almayacaklar mı?

Mücadele etmeyecekler mi?

Bu haksız değerlendirmelerin, ben, bizi, Kürdüyle, Türküyle, bütün toplum kesimleriyle, bizi bir yere götürmeyeceğini, götüremeyeceğini düşünüyorum, çünkü Atatürk’ün özellikle Kürt sorunu çözümüyle ilgili, söylediklerini ben bu gün de, kullanılabilecek, değerlendirilebilecek yaklaşımlar olduğunu düşünüyorum.

Ben Silvan’da askerliğimi yaptım.

Biz bin yıldır, ya da daha eski tarihten bu yana, biriz, birlikteyiz. Kardeşiz.

Türk milletinin Türk ve Kürt kardeşleri…

Çok hoşuma giden bir ifadeydi. Bir süredir sıkıntı yaşıyoruz, bunu da çözmek zorundayız. Bunu çözdüğümüz de çok daha güçlü bir devlet olacağız, hukuk devleti olacağız, laik devlet olacağız. Ortadoğu’yu bu bataklıktan çekip çıkarabileceğiz” dedi.

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Enver Albayrak dedi ki:

    Öncelikle emeğinize sağlık efendim.Derin devlet olmaz mı be ja şuanda iktidarı üç koldan sardılar mevlam kayıra kalın sağlıcakla ves’Selam