AYM: 28 Şubat Fişlemelerini Haklı Buldu.
Kendi Kararlarına Uymadı
AHİM’e Başvurdum…
Türkiye’nin ana davalarından olan, Ak Parti iktidarının da yirmi yıldır mağdur olduğunu belirtip üzerine siyaset yaptığı 28 Şubat Darbesi Davasıyla ilgili Anayasa Mahkemesi tarihte görülmemiş şekilde kendi verdiği kararlara uymayarak 28 Şubat döneminde yapılan fişlemeleri haklı bulup yaptığım başvuruya ilişkin “Kabul Edilmezlik” kararını verdi.
Bugün Avukatım aracılığıyla karara itiraz ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) başvurdum.
Bu kadar çelişkiye de pes doğrusu!
1996 yılında Başbakan Erbakan, Kürt meselesiyle ilgili bir açılım yaparak; “Dağdakiler de kardeşimiz, onları dağdan indirmeliyiz” açıklaması üzerine program sunucusu olarak çalıştığım Diyarbakır Can Tv’de 23. 08. 1996 tarihinde “Güneydoğu Sorunu” adlı canlı yayın programını yaptım.
Canlı yayın devam ederken polis stüdyomuza baskın yaptı. Ben, konuklarım ve televizyonda çalışan tüm personeller gözaltına alındık. Personeller Emniyet’te ifade verdikten sonra serbest bırakılırken ben ve konuklarım dört gün gözaltında tutulduktan sonra DGM’ye çıkarıldık ve beraat edildik. Beraat kararına rağmen fişlendim ve yirmi altı yıldır atanmaya hak kazandığım başta SSK olmak üzere, TBMM ve en son TRT World’e atanmadım. Yaşama hakkım elimden alınarak yaşayan bir ölü haline getirildim.
Fişleme belgesinde sadece ben değil, benden dolayı abilerimin de “siyasi ve ideolojik olarak işe alınması sakıncalıdır” diyor.
Nazilerden farksız bir fişleme değildir.
28 Şubat döneminde yapılan fişlemelerden ötürü Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 28 Şubat sanıklarına verdiği cezayı onayan Anayasa Mahkemesi, fişlemeleri hukuki ve haklı bulan da yine Anayasa Mahkemesi.
Biz millet olarak hangi Anayasa Mahkemesine güveneceğiz?
Dolaysıyla bu karar siyasidir ve asla hukuki ve vicdanı değildir. İşin içinde Kürtler ve Kürtlerin insani hakları olunca Anayasa Mahkemesi bile tarafsızlığını yitirip adaleti ayaklar altına alabiliyor.
28 Şubat Davası’nın ilk müdahil gazetecisi olarak, fişlenmemden ve tüm kamu haklarından mahrum edilmemden ötürü önce yerel 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ardından istinaf Mahkemesi ve en son olarak da Yargıtay 16. Ceza Dairesi de mağduriyetimi kabul etmiş, onanmıştı.
Yargıtay’ın kesinleşmiş kararına rağmen haklarımın iadesi için dava açtığım Ankara 11. İdare Mahkemesi, 14 Temmuz 2021 tarihinde, 28 Şubat döneminde yapılan fişlemeleri yasal/hukuka uygun bulmuş ve Yargıtay kararına uymayarak ret vermişti.
İstinaf Mahkemesi de ret verince Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum.
Anayasa Mahkemesi’nin verdiği tek paragraflık “Kabul edilmezlik” kararında “Başvuruda ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik oluşturan bir hususun bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan gerekçelerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları incelemeksizin, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle “Kabul Edilemez” olduğuna, yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına “Kesin” olarak karar verildi.”
28 Şubat Davasında fişlemelerden ötürü ceza alan 103 paşa, Generale verine cezaları onayan, ağır hasta olmalarına rağmen cezaevine konulmalarını onayan Anayasa Mahkemesi “fişlemeleri” hukuki buluyor.
Diyelim ki, fişlemeler hukuki ve bir Nazi uygulaması değildir, peki paşaları niye cezaevine attınız diye sormazlar mı?
Anayasa Mahkemesi, verdiği kararla ilgili gerekçe yazmaya bile ihtiyaç duymuyor, gerekçesiz tek paragrafla hüküm veriyor.
Oysaki; gerekçe ilkesi savunma hakkının temelidir. Kişinin kendini savunabilmesi, haklılığını ispat edebilmesinin yegâne yolu gerekçedir. Kararların gerekçesiz olarak verilmesi halinde Adil Yargılanma Hakkının ihlal edilmiş sayılacağına ilişkin Anayasa Mahkemesinin kendi kararları vardır ve bu kararla kendi kararlarına uymadığı anlaşılmakta olup davanın kesinlikle siyasi saiklerle reddedildiği anlaşılmaktadır.
Son günlerde HDP’li Ömer Faruk Gergerlioğlu; Kürt meselesi ve Kürtlerin yaşadığı mağduriyetleri dile getirince, özellikle ulusalcılar ve aşırı milliyetçiler, “Kürtler ne isteyip de olmuyor? Kürtlerin sorunu yoktur” deyip yükleniyorlar. Kürtler, Türkler gibi kanun eşit haklara sahip olmak ve onurlu yaşamak istiyor. Bu ülkede hiçbir zaman Kürdüm diyen Kürtle, Türküm diyen Türk asla eşit haklara sahip olmadı/olamadı. Olsaydı, ben bunları yaşamazdı.
Bu arada huzurunuzda HDP’li Sn. Ömer Faruk Gegerliolu’na, mağduriyetimi hem TBMM çatısı altında gündeme getirdiği, hem de Adalet Bakanının cevaplaması istemiyle TBMM Başkanına verdiği önergeden ve hem de benimle yaptığı mülakattan ötürü şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca çifte standarda bakınız: Başta Anayasa Mahkemesinin kararları, Danıştay ve Bölge İdare Mahkemelerinin kararları, fişlemeleri, anayasaya ve kanunlara aykırı bularak, başvurucuları haklı bulmuş ve tazminata hüküm etmiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 28 Şubat Davasıyla ilgili verdiği kararda da fişlemelerle ilgili şu tespiti yapmakta ve fişleme yapan 28 Şubat sanıklarını cezalandırmaktadır.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi diyor ki:
“Anayasa ve kanunlara aykırı olarak bazı kamu kurumları adeta birer fişleme merkezi olarak kullanılmış, devletin istihbarat toplamayla görevli teşkilatın mevcut olmayan istihbari bilgiler “Batı Çalışma Grubu”nun talimatlarıyla toplanmış ve bu bilgiler hükümeti yıpratmak amacıyla propaganda icra edilmek üzere seferber edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası ve kanunlarına aykırı olarak hükümet mensupları ve bilinen tüm sempatizanları hakkında illegal yollardan istihbarat toplanmış, “irticacı” diye fişlenen birçok devlet memuru tacize uğramış, gerekçe gösterilmeksizin mesleklerinden atılmış, imamlara, gazetecilere, yargı mensuplarına, üniversite rektörlerine irtica brifingleri verilmiştir.
Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) tarafından çok sayıda kamu görevlisi ve vatandaş fişlenmiş, dini hayatın yeniden düzenlemesi amacıyla çeşitli bürokratik girişimlerde bulunulmuştur” denilmektedir.
İşte gördüğünüz gibi, bu devlet işin içinde Kürtlerin insani hakları olunca kendi koyduğu kanunları dahi tanımaz/uygulamaz da.
TRT World mülakatını kazandım, 2500 kişi içinde ilk 15’e girdim, atanmadım, dava açtım.
Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal kuruluşu olan TRT, 2500 kişinin girdiği mülakatı mahkemede inkâr etti. Ne Cüneyt Alphan diye biri var, ne de böyle bir mülakat yapıldı dedi. Mahkemede bana değil, TRT’ye inanarak ve hiçbir talebimi karşılamayarak ret verdi. TRT World davası AYM’de, doğrusu ondan da hiç umudum yok. Yargıtay’ın kesinleşmiş mağduriyet kararını takmayan bir Anayasa Mahkemesi, beni mi takacak?
Böylesi bir fişleme şekli, dünya insanlık tarihinde en son Nazi Almanya’sında Yahudilere yönelik yapıldığı görülmüştür. Nazilerin Yahudilere yönelik fişlemeleri “Bülbül” romanında bütün çıplaklığıyla ortaya konulmaktadır.
Mahkemenin bu kararı ne insanlık hukukuna, ne evrensel adalete, ne anayasaya, ne de AHİM’in kararlarına uymamaktadır. Bu karar demokrasiden, adaletten, anayasanın eşitlik ilkesinden çok uzak bir karardır.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan; 2018 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır’da yaptığı konuşmada:
“Hiçbir Kürt vatandaşımız artık Kürtlüğünden dolayı mağdur edilmiyor, mağdur edilenler varsa, bana ulaşsınlar” demişti. 2014 yılında kazandığım ve atanmadığım TRT World için kendisine başvurdum ancak hiçbir sonuç alamadım.
Sonuç olarak kimse kusura kalmasın ama Anayasa Mahkemesinin kararında da görüldüğü bu ülkede Kürtlere adalet işlemiyor…
28 Şubat Davası duruşmasında yaptığım savunmam.
http://m.halamer.com/yazar-gazeteci-cuneyt-alphan-in-28-subat-davasindaki-konusma-metni/21862/
Daha önce TRT World’le ilgili yaptığım açıklamam.
http://www.halamer.com/magdur-gazeteci-cuneyt-alphan-dan-kamuoyu-aciklamasi/21779/